Bulunduğunuz Kategori: 2012
”Jacky, sebzelere fısıldayan adamdır..” - Le Chef
Uzun zamandır yazmak istediğim fakat devamlı unuttuğum bir filmdi. Bugün siteye bakarken taslaklarda başlığı görünce devamını getireyim istedim. :) Bu yıl adından çokça bahsedilen Chef filmini seyrettikten sonra bir anda bu filmde buldum kendimi. (Chef filmini de yazacağım inşallah bir ara.. :)) Jean Reno, izlediğim her fransız filminde bir şekilde gözlerimin aradığı o güzel insan bu filmde yer almasa hiç şüphesiz izlenecekler listesinde kaybolup gidecekti bu film de.. -tıpkı diğer filmler gibi..-
Jacky Bonnot, yemek yapmayı seven ve bu konuda uzmanlaşmak istese de işe girdiği yer yerden çok kısa bir süre içerisinde kovulma başarısını göstermiş kişidir. :)) En sonunda kız arkadaşının kendisine bulduğu boyacılık işinde çalışmaya başlamaktan başka çaresi yoktur ve mutfak sevdasından vazgeçip bu işte tutunmak zorundadır.
“Her devrim bir şarkıya ihtiyaç duyar.” - Searching for Sugar Man
Geçen gün ne izlesem diye twitter’da dolaşırken filmin afişiyle karşılaşmam ile dikkatimi çekmesi bir oldu. Filmle ilgili okuduğum tek yorum en iyi belgesel ödül almış olmasıydı ve bu tarzda filmleri sevdiğim için vakit kaybetmeden filmi izlemeye koyuldum.
Film bittikten sonra ise “vay be.. ne insanlar varmış.” dedirtti doğrusu. :) Rodriguez, birçok gece kulüplerinde sahneye almış ve kendisini keşfeden yapımcılar sayesinde 2 albüm çıkarmış fakat çok yetenekli bir sanatçı olmasına rağmen maalesef bu sektörde başarılı olamamıştır. Hatta kendi ülkesinde ismini duyan ve plaklarını satın alan çok az kişi vardır. Tuhaftır, kendi ülkesinde başarısız olan bir insanın başka bir ülkede bir anda parlaması ve kendisinin de bundan haberi olmaması…
Hayata bakış açınızı yeniden gözden geçirmek ister misiniz? - Düşler Diyarı
Son Oscar’dan hatırladığımız bu filmi, farklı tatlar arayanlara; klişe konulardan uzak, sinemanın büyüsüne kapılıp gitmek isteyenlere ilaç gibi geleceğini düşünerek yazdım.
‘Juicy and Delicious’ isimli tiyatro oyunundan beyazperdeye uyarlanan yapım, 2012′ de Cannes’ dan dört dalda, başka festivallerden de çeşitli dallarda toplamda 35 ödül sahibi filmi merak etmemek elde değil. Çocuk oyuncu Q. Wallis’ in üstün performansıyla (Oscar adaylığı getirmişti), yönetmen Benh Zeitlin’ in ilk uzun metrajlı filmi olmasına rağmen bütün dikkatleri üzerine çekti, bence bu adamın çok özel bir görsel dili var. İkinci filmini merakla bekliyorum.
Filmin konusu; Louisiana’nın kuzeyinde yaşayan Bathtub ismindeki fakir ama mutlu topluluk, kendi emekleriyle yaptıkları kulübelerde doğayla savaşıyorlar, global bir sorun olan küresel ısınmanın etkilerinden ve selden korunmaya çalışıyorlar.
“Elinden geleni yapmalısın, çok çabalamalısın ve bunu yapıp pozitif kalabilirsen bir umut ışığı bulabilirsin..” - Silver Linings Playbook
Neden ben hep izlemek istediğim filmleri o an değilde günler, haftalar ve hatta aylar sonra izliyorum bilmiyorum. Gene uzun zaman ertelediğim filmi yeni izleyebildim. :) Oscar ödülleri töreninde adından sıkça bahsediliyordu.Filmle ilgili bir kesim çok çok iyi derken, bir diğer kesim ise vasatı olarak nitelendiriyor filmi. Baş rollerde Bradley Cooper, Jennifer Lawrence ve Robert De Niro‘nun olması sanırım beklentiyi çok fazla artırdı ve beklenileni alamadı izleyici. Filmi çok fazla beklentiye girmeden izlediğiniz taktirde beğeneceğinizi düşünüyorum.
Başarılı bir tarih öğretmeni, çok sevdiği eşinin kendisini aldattığını gözleriyle gördükten sonra psikolojik sorunları ortaya çıkmıştır. Eşinin birlikte olduğu kişiyi (hocasını) öldüresiye dövmüştür ve hastalığının ortaya çıkmasıyla 8 ay gibi bir süreliğine hastanede tedavi altına alınmıştır.
“Ben kötü adamım ve bu iyi bir şey. Asla iyi adam olmayacağım ve kötü bir şey değil. Yerinde olmak istediğim başka biri yok.”
Ne zamandır böyle keyifli bir animasyon filmi izlemiyordum. En son izlediğim Brave filmi güzel ve keyifliydi ama bu film bambaşka bir şey olmuş. İzlediğin en iyi animasyon filmler arasında ilk 3 sıraya rahatlıkla yer edindi bile kendine. Bu şekilde düşünmemin nedeni hiç şüphesiz konusu olsa gerek. 90’lı yıllarda çocukların çoğu atari salonlarında vaktini geçirirdi. Zamanla atarilerin eve girmesiyle salonlara olan ilgi azaldı. 2000’li yıllarda ise evlere bilgisayar girmesiyle atari devri kapandı. Ralph, bizlere o unuttuğumuz yılları hatırlattı.
Böyle bir senaryo nasıl ortaya çıkmış diye düşünmeden de edemedim açıkçası. Hayal gücünü baya zorlayan bir animasyon olmuş. Atari salonu kapandığı zaman, oyun karakterleri ne yapıyorlar hiç düşündünüz mü?