Bulunduğunuz Kategori: Tarih
“Ben hayatta kalmak istemiyorum. Ben yaşamak istiyorum..” - 12 Years A Slave
Her yıl köleliği ve ırkçılığı gözler önüne seren filmleri seyretmeye alıştık artık. Özellikle son yıllarda bu konuları ele alan yapımlar epey artmaya başladı. Hunger ve Shame filmleri ile ismini duyuran yönetmen Steve McQueen bu kez Solomon Northup tarafından 1853 yılında yazılan kitabın, beyazperdeye uyarlanmasıyla karşımızda.
Ailesiyle birlikte Washington’da yaşayan Solomon Northup, oldukça yetenekli ve çevresinde saygı duyulan bir adamdır. Fakat bir gün iş teklifiyle gelen iki kişiye inanarak onlarla bir yolculuğa çıkmış ve sonucunda ise özgürlüğü elinde olmasına rağmen köle olarak satılmıştır. Özgürlüğünü kazanmak için çok fazla mücadele eden ve sonunda ailesiyle mutlu bir yaşam sürerken bir gecede her şeyin alt üst olmasını kabullenmek zorundadır.
“Yıllardır günahlarımın dönüp, beni bulmasından korkuyordum.. Bu bedel, dayanamayacağım kadar ağır..” - The Patriot
Sıkça karşılaştığım ama bir türlü izleyemediğim The Patriot filmini sonunda seyredebildim. Mel Gibson‘un başrolde oynaması izlememdeki en büyük etkendi aslında. İzlediğimde ise niye bu kadar geç seyrettim ki diye düşünmeden edemedim açıkçası.. Harry Potter’da Lucius Malfoy olarak hafızalarımızda yer edinen Jason Isaacs ve Kara Şövalye filminde Joker karakterini oynayan Heath Ledger‘in (2008 yılında yanlış ilaç kullanımından dolayı aramızdan ayrılmıştır.) muhteşem oyunculuğu ile harika bir savaş filmi ortaya çıkmış.
Benjamin Martin, eskiden deneyimli bir askerdi. Eşini kaybettikten sonra onun için değerli olan tek şey çocuklarıdır. Fakat o dönem Amerika ile İlgiltere arasında yaklaşan bir savaş vardır. Benjamin, savaşa pek sıcak bakmayarak dahil olmak istememiştir. Savaş sırasında hayatını kaybetme olasılığı çok fazladır ve 7 çocuğunu geride yalnız bırakmak istemez. Ama en büyük çocuğu gönüllü olarak orduya adını yazdırmıştır. Tıpkı kendi gençliğindeki gibi.
“Senin oğul olarak hataların, benim baba olarak başarısızlığımdır…” - Gladyatör
Gene eski film ama benim daha bugün izlemiş olduğum filmlerden bir tanesi ile karşınızdayım. Birisine “film önerir misin?” diye sorduğunda popüler cevaplar gelince ben direk onları listemin en sonuna atıyorum. Elbet bir gün izlerim diye daha çok böyle çok fazla duyulmamış filmleri izlemeye tercih ediyorum. Her izlediğim filmlerde de “Ben nasıl bugüne kadar bunu izlememişim?” serzenişlerinde bulunuyorum. Sanırım bundan böyle anında izleyeceğim öyle listenin sonuna atmak falan yok. :)
Russell Crowe, gene oyunculuğu ile izleyenleri büyülemiş ve filme ayrı bir renk katmıştır. Filmde oyuncuların performansının yanı sıra müzikler ve repliklerde on numara. İzlediğim en iyi 10 film arasına rahatlıkla girebilecek bir film. Ayrıca bu tarz kaliteli yapımları dublaj olarak değilde Orijinal dil ile alt yazılı izlerseniz daha keyif alırsınız filmden. Konuya geçiş yapayım artık ben :))
“Bazen gerçek, duymaya ihtiyacımız olan son şeydir…” - The Flowers Of War
Oynadığı her film izlenebilen oyuncular vardır. Bunların en başında Christian Bale yer alıyordur hiç şüphesiz. Bugüne kadar oynadığı her rolün hakkını fazlasıyla vermiş ve filmleri hafızamızda yer edinmiştir. Geçen gün oynadığı filmlere göz atarken Savaşın Çiçekleri isimli filme denk geldim. 1937 yılında Japonya’nın, Çin’in başkentini işgal ettiği dönemde savaş sırasında yaşananları ele alan bir film. Başta izleyip izlememekte kararsız kaldım ama Christian’ın oynadığı film kötü olabilir mi? düşüncesi ile izlemeye başladım.
Başlarda biraz sıkıcı ilerliyor ama sizi filmden koparmadan yavaş yavaş tüm dikkatinizi toplamaya başlıyor. John, rahip’in vefat etmesi üzerine defin işlemlerini gerçekleştirmek üzere Çin’e geliyor ve savaşın ortasında kalıyor.
“Adım, Bruno. - Adım Shmuel.” - Çizgili Pijamalı Çocuk
Çizgili pijamalı çocuk.. eminim ki filmin adını duyduğunda “bu ne böyle, ne biçim bir film ismidir..” demiş olabilirsin. Amma velakin işin aslı, tahminin gibi değil. Daha bi iç cızlattırıcı ve daha bi iç yakıcı. Yazar John Boyne tarafından kaleme alınmış olan bu eser 2008 senesinde aynı roman ismi ile sinemaya uyarlanmış bulundu.
Sen ne düşünüyorsun bu konularda bilmiyorum ancak kendi görüşüm olaraktan şunu söylemem gerekiyor ki, bana göre: dikkat edersen klasik Nazi-Yahudi film yapımcılarının ardında çoğunluk olarak hep aynı 3 ülke vardır: Amerika, İngiltere ve İsrail. Bu 3 ülke sağ olsunlar, şuan ki dünya çapında olanları arka plana atarak ya da attıklarını sanarak, Almanları ve o dönemin ayrımcı grubu olan Nazileri bizlere genelleme olarak “öcü” gibi gösterdiler. Tamam bir soykırım var.. Elbette bunu destekler nitelikte bir hareketim yok ancak aşırı derece de abartılı bir şekilde gösterilmesi tamamen dünyanın her yerine erişmelerini sağladı ki buda bir gerçektir. Fakat sen gel gör ki, bugün ki İsrail’i ve Yahudileri. Oturdukları yerde otursalar gam yemeyeceğim inan ki.