Bulunduğunuz Kategori: Yıl
The Hobbit: The Battle of The Five Armies
Bugün vizyona girmesiyle birlikte Hobbit’e de veda ettik. Tek kitap olmasına karşın 3’leme olarak çekilen filmin son bölümü de bugün Türkiye’de vizyona girdi. Film Smaug’un Yalnız Dağdan çıkıp Esgaroth’a saldırmasıyla başlıyor. Sonrasında Thorin’in delirmesi ve büyük savaşa tanık oluyoruz.
Film Yüzüklerin Efendisi serisinden sonra istenen başarı ve beğeniyi toplayabilmiş değil fakat yine de güzel bitiriş olmuş. Çekimler, görsellik, sountracklar Yüzüklerin Efendisini andırsa da aynı tadı vermedi. Ayrıca diğer filmlere nazaran daha kısaydı. Kitabın aksine filmde daha fazla olay vardı.
”Jacky, sebzelere fısıldayan adamdır..” - Le Chef
Uzun zamandır yazmak istediğim fakat devamlı unuttuğum bir filmdi. Bugün siteye bakarken taslaklarda başlığı görünce devamını getireyim istedim. :) Bu yıl adından çokça bahsedilen Chef filmini seyrettikten sonra bir anda bu filmde buldum kendimi. (Chef filmini de yazacağım inşallah bir ara.. :)) Jean Reno, izlediğim her fransız filminde bir şekilde gözlerimin aradığı o güzel insan bu filmde yer almasa hiç şüphesiz izlenecekler listesinde kaybolup gidecekti bu film de.. -tıpkı diğer filmler gibi..-
Jacky Bonnot, yemek yapmayı seven ve bu konuda uzmanlaşmak istese de işe girdiği yer yerden çok kısa bir süre içerisinde kovulma başarısını göstermiş kişidir. :)) En sonunda kız arkadaşının kendisine bulduğu boyacılık işinde çalışmaya başlamaktan başka çaresi yoktur ve mutfak sevdasından vazgeçip bu işte tutunmak zorundadır.
KISA KISA: HAFTANIN VİZYON FİLMLERİ
1) DENİZ SEVİYESİ
İlk kez 33. İstanbul Film Festivali’nin ulusal yarışma bölümünde izleyici karşısına çıkan ve Altın Koza film festivali’nde “En İyi Yönetmen”, “En İyi Kadın Oyuncu”, “En İyi Erkek Oyuncu”, “En İyi Müzik”, “En İyi Görüntü Yönetmeni”, “En İyi Kurgu ödüllerini toplayarak büyük ses getiren Deniz Seviyesi Başka Sinema kapsamında vizyonda izleyiciyle buluştu.
”Bir savaşçının ruhu her şeyi yakacak” MÁLMHAUS (2014)
Açıkcası bugün okuduğum bir inceleme yazısına dek varlığından haberdar olmadığım bir filmdi.
Sıcağı sıcağına izlemek ve yazmak istedim.
Orijinal adıyla ”Málmhaus” (Metalhead) eğer basit cümlelere indirgeyerek özetlemek gerekirse ”Yaşam tarzınız, idealleriniz için neler yapabilirsiniz? Nelerden vazgeçebilirsiniz?” sorusunun yanıtını abisinin ölümüyle sarsılan ve metal müziğe tutkuyla sarılmaya başlayan bir kızın hikayesi üzerinden veriyor.
“Bir çocuğun ruhu, ruhların içinde en safıdır.” -The Butcher Boy (1997)
Sorunlu bir ailede büyüyen Francis Brady’nin hikayesi The Butcher Boy. İrlanda yapımı bir roman uyarlaması.
Francis’in alkolik, geçmişine fazlasıyla takıntılı bir babası ve psikolojik olarak rahatsız bir annesi vardır. Ev fazlasıyla huzursuz bir ortamdır Francis’in büyümesi için. Annesi ve babası sürekli kavga eder. Annesi ise( Francis’in tabiriyle) sık sık bozulur, tahtaları gevşer. Evin bu huzursuz ortamına rağmen Francis, en yakın arkadaşı Joe ile eğlenmekten hiç geri durmaz. Joe’yla birlikte Bayan Nugent’in elmalarını çalmalarıyla başlar her şey. En azıdan Francis olayların başlangıcına bunu koyar. Bayan Nugent, Francis’in annesiyle sokakta tartışır ve durdurulamayacak bir olaylar silsilesi başlar.