Bulunduğunuz Kategori: 2008

19
Haz

“Yabancılar Kuzey’e gelince iki kere ağlar. Biri gelirken, diğeri ise giderken..” - Bienvenue chez les Ch’tis

Son zamanlarda izlediğim ve komedinin hakkını veren nadir filmlerden biri olsa gerek. Fakat komedi filmlerinin en büyük sıkıntısı sanırım izleyici kendinden bir şeyler bulmaya çalışması olsa gerek ki bu da genelde filmden keyif almamaya neden oluyor. Aslında akışına bıraksak, beklentiye girmeden izlesekk izlenilen filmden bir hayli keyif almakta mümkün. :)) Şunu da dipnot olarak eklemekte yarar var, film Fransa’da en çok izlenenler listesinde ilk sırada yer alıyor. O yüzden bir şans vermek gerek sanki.. Postane müdürü olan Abrams, eşinin daha mutlu bir hayat yaşaması için onun istediği yere Kuzey’e tayin olabilmek için kırk takla atıyor desek yalan olmaz.. :)) Engelli kadrosundan yararlanmak için engelli rolü yaparak (!) Kuzey’e tayinini çıkarır. Fakat yalancının mumu yatsıya kadar yanar hesabı çok geçmeden durum ortaya çıkar ve bunun sonucunda Güney’e sürülür..

18
Oca

”Bir kurban yaratmak çok kolaydır genç bayan.” The Martrys

İzlediğim en enteresan filmlerdendi diyebilirim… Öyle ki bana göre üç kısımdan oluşan bu filmi anlatmak gerçekten çok zor. Bir Fransız filmine yakışır üslubuyla farklı bir akışı var denilebilir. 1970’ler… Lucia adlı 15 genç bir kız, birtakım işkencelere maruz kalmış ve her nasılsa kurtulmayı başarmıştır. Rehabilite merkezinde tanıştığı Anna, artık Lucie’nin her şeyidir ve bu iki arkadaş birbirlerine tutkuyla bağlanır. Bu ilişki Anna’nın da hayatının gidişhatını etkileyecektir… Yıllar sonra, standart ve mutlu bir ailenin kapısı, bir Pazar sabahı bir kabusa açılacaktır ve izleyici de bu süreçte şimdi-geçmiş ve gelecek arasındaki bağı kuracaktır. Filmin senaristi ve yönetmeni olan Pascal Laugier ‘Ben bile kendi filmimden nefret ettim.’ demiş, gerisini siz düşünün artık…

25
Eki

Bir adamı en çok kovalayan şeyler, emredilmeden yaptıklarıdır.

Yönetmenlik, yapımcılık, oyunculuk birde bunlarda yetmezmiş gibi film müziklerini bestelemek herkesin harcı değil sanırım. Bunu kusursuz şekilde başarabilen tek isim Clint Eastwood. Yaş ilerledikçe sanki daha da bağlanıyor bu sektöre ve oyunculuk performansı da her hangi bir düşüş görmekte mümkün değil. Bugüne kadar oynadığı bir çok filmi izledim ve “En iyi filmler” listemde üst sıralarda yer alıyor çoğu filmi. Bir insan her rolün altından kalkar mı ya? İşte bu adam bunu yapıyor :)

Gran Torino filmini yorumlamak için giriş yaptım ama Clint Eastwood‘un biyografisine doğru geçiş yapıyoruz o yüzden bunu şimdilik burada kesip filme odaklanalım ve biyografisi için geç bile kalmışız en yakın zamanda siteye bunu da ekleyelim. :)

Kore gazisi Walt Kowalski, biraz geri kafalı, modern çağa ayak uyduramamış (ki bu konuda pek istekli de görünmüyor), kendi eski dünyasında sessiz bir şekilde yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Eşini kaybettikten sonra geriye kalan 3 şey vardır onun için. Gran Torino (1972 yapımı otomobili), köpeği Daisy ve dolabından hiç eksik olmayan birası.

31
Tem

“Onun gözünde sıradan bir adam ve sıradan biri gibi de onu kazanmak istiyorum. .” - Ghajini

Çok uzun süredir listemde olan fakat izlemeye fırsat bulamadığım Bollywood‘un en önemli oyuncularından biri olan Aamir Khan‘ın gene harikalar yarattığı Ghajini filmini anca bugün seyredebildim. Hatta şimdi bitti ve taze taze başlıyorum yazmaya :D

Öncelikle şunu belirteyim; filmin senaryosu Memento ile bir çok benzerlik taşıyor. Fakat konu Memento’da daha ağır ilerlerken Ghajini’de konuyu ve duyguyu çok iyi yansıtmışlar. Sakın olaki alıntılar, benzer sahneler var diye filmi kapatmayın.

Ghajini‘de gene diğer Bollywood yapımları gibi uzun fakat zamanın nasıl geçtiğini anlamadığınız filmlerden bir tanesi. Aslında filmin kaçıncı dakikasında olduğunuzu merak ettiğiniz kısımlar genelde bir anda şarkılar söyleyip dans etmeye başladıkları sahneler oluyor. Şahsen ben, bu sahnelerde bazen ileri sardım :D

27
Ağu

“Tanrı, dünyayı yedi günde yarattı. Bense, benimkini yedi saniyede mahvettim..”

Gösterime girdiği günden beri, isminden oldukça söz ettiren bu duygu yüklü filmin başrollerinde, Will Smith, Rosario Dawson, Woody Harrelson, gibi isimler yer alıyor.

Ben Thomas(Will Smith), geçmişte yaşadıklarından pişmanlık duyan, intiharın eşiğinde bir adamdır. Geçmişiyle yüzleştiği zamanlarda, hayattan soğuyan ve artık yaşamanın anlamsız olduğunu düşünen biridir. Tam da, intiharı ciddi ciddi düşünmeye başladığı zamanlarda, hayatına giren 7 kişiyle, geçmişte yaptığı hataları telafi etme fırsatı bulacaktır. Bu 7 kişi arasında olan, ve kalp rahatsızlığı bulunan Emily’e kalbini kaptırır. Bir yandan aşk, bir yandan hatalarını telafi etme çabası, Thomas’ın hayatında bir dönüm noktası olacaktır.

Filmin başları oldukça ağır ilerliyor. Sıkılmadan izlemeye devam edin. Çünkü izledikçe, filmin anlatmak istediğini anlayacak ve sizi derinden etkileyecektir.

© Copyright 2010-2016 Sinemayı Bloglamaya Hazır mısınız?. Tasarım: — Dream Theme.

Üye Girişi Valid XHTML 1.0 Transitional I Love You Wordpress