Bulunduğunuz Kategori: Korku

18
Oca

”Bir kurban yaratmak çok kolaydır genç bayan.” The Martrys

İzlediğim en enteresan filmlerdendi diyebilirim… Öyle ki bana göre üç kısımdan oluşan bu filmi anlatmak gerçekten çok zor. Bir Fransız filmine yakışır üslubuyla farklı bir akışı var denilebilir. 1970’ler… Lucia adlı 15 genç bir kız, birtakım işkencelere maruz kalmış ve her nasılsa kurtulmayı başarmıştır. Rehabilite merkezinde tanıştığı Anna, artık Lucie’nin her şeyidir ve bu iki arkadaş birbirlerine tutkuyla bağlanır. Bu ilişki Anna’nın da hayatının gidişhatını etkileyecektir… Yıllar sonra, standart ve mutlu bir ailenin kapısı, bir Pazar sabahı bir kabusa açılacaktır ve izleyici de bu süreçte şimdi-geçmiş ve gelecek arasındaki bağı kuracaktır. Filmin senaristi ve yönetmeni olan Pascal Laugier ‘Ben bile kendi filmimden nefret ettim.’ demiş, gerisini siz düşünün artık…

21
Kas

Devil’s Pass - Şeytan Geçidi..

Devil’s Pass..

Genel hatları ile 1959 yılında, bir grup Rus dağcının, Ural dağları’nda tırmanışta iken esrarengiz bir şekilde ölmesinden esinlenerek ; yıllar sonra bu olayın sırrını anlamak amacı ile aynı yere giden Amerikalı Öğrencilerin başından geçen tuhaf olayları anlatan filmin yönetmeni Renny Harlin…

Renny Harlin adı sinemayı çok yakından takip etmeyen kişilere yabancı gelebilir lakin kendisi birçok baba filmin yönetmenidir. ‘Zor Ölüm 2’, ‘Dağcı’ , ‘Beyin AvcılarI’, ‘Mavi Korku’ ve ‘Exorcist: The Beginning’ gibi… Tabi tüm bu şahane, çoğu kült olmuş filmlere bakınca, çekimleri Blair Cadısı’nı andıran ‘Devil’s Pass’ sanki liseli bir gencin çektiği amatör bir belgeselmiş gibi kokan sahneleriyle büyük hayal kırıklığı… Bruce Willis, Samuel L. Jackson, Sylvester Stallone’li kadrolardan sonra adı sanı duyulmamış üç beş gençle neden üçüncü sınıf bir gerilim/korku filmi çekmeye kalktı bu usta yönetmen diye sormadan da edemiyor insan. Ama tüm bunları bir kenara koyup sorgulamazsanız, bir problem kalmıyor ortada çünkü film iyi.

20
Kas

“Bazen daha kötü bir şey yapmanı engellemek için kötü bir şey yapman gerekir.” - Stoker

Güney Kore’nin en ünlü yönetmenlerinden, muhteşem üçlemesi ile sinemaseverlerin gönlünde taht kuran Chan- Wook Park’un ilk Hollywood denemesi olan Stoker, yönetmenin diğer filmlerinin yanında biraz Hollywood kalıplarına girmiş kalıyor. Çok daha yumuşak,çok daha sakin ve kansız… Lakin seyirciyi yeterince rahatsız edebilme gücüne de sahip…

‘Bazen daha kötü bir şey yapmamak için kötü bir şey yapmak zorundasındır.’ savından beslenerek ; bir babanın, evladının içindeki öldürme zevkini sezermişçesine ona ‘avcılık’ yapmayı kendi elleriyle öğretmesi hikayesiyle ara ara beslenerek aile, kan bağı, içgüdü, cinsellik ve gerilim kutuplarında gezinen film, muhteşem çekimleriyle de görüntü yönetmenine şapka çıkarttırıyor. Renkler, kontrastlar ve geçişler çoğu yerde ruhunuzu dinlendiriyor.

Güney Kore filmlerindeki tek etkiyi sade diyaloglarda bulduğum film, Hollywood filmlerine göre çok daha sessiz ve sakin. Uzun diyaloglar, gereksiz konuşmalardan ziyade mimikler

2
Eyl

”Kurucularımızın sunduğu arınma gecesi başlasın”- The Purge(2013)

Yakın gelecek: 2022
Abd hükümeti, yılda bir gün 12 saat boyunca bütün suçları legal hale getirir ve akşam 7’den sabah 7’e kadar bütün karakol ve hastaneleri kapalı tutar.

Arınma gecesi geldiğinde, güvenlik sistemleri ile uğraşan James Sandin ve ailesi güvenli olduğunu düşündükleri evlerinde beladan uzak, huzurlu bir gece geçireceklerini düşünürler.
Ta ki bir hata yapana kadar…

4
May

1987 yapımı vampir filmi “The Lost Boys”

Normalde günümüzde çekilen vampir filmlerini bile pek sevmezken biraz değişiklik olsun dedim ve 87 yapımı “Kayıp Gençler” filmini seyretmeye başladım. Fakat şunu en başta belirtmek gerekiyor ki filmin 87 yapımı olduğunu unutmamak ve günümüz teknolojileri ile karşılaştırmamak gerekiyor.

Ne yalan söyleyeyim filmi izlerken o kadar keyif aldım ki belki bazı şeyler çok sırıtmış olabilir ama dediğim gibi o döneme göre gayet güzel bir film ortaya çıkmış. Hatta film, günümüzde çekilen Alacakaranlık, Vampir günlükleri gibi yapımlara bir ışık olmuş gibi. Nedense seyrederken böyle bir izlenime kapıldım. :)

Anne babası boşanan iki kardeş, anneleriyle birlikte büyük babanın yanına Santa Carla’ya yerleşmişlerdir. Fakat burası “Dünyanın cinayet başkenti” olarak anılan tuhaf bir yer. Çok fazla genç ortadan kayboluyor. Elektrik direklerinde, panolarda kayıp ilanları asılıdır. Kimse neler olduğunu anlamaz ve kaybolan çocuklarla da ilgili herhangi bir iz bulamazlar.

© Copyright 2010-2016 Sinemayı Bloglamaya Hazır mısınız?. Tasarım: — Dream Theme.

Üye Girişi Valid XHTML 1.0 Transitional I Love You Wordpress