Bulunduğunuz Kategori: Macera
Karayip Korsanları: Gizemli Denizlerde
Karayip Korsanları serisini seyircinin vazgeçilmezi haline getiren 2 unsur var. Bunlardan biri Johnny Depp’in Sparrow karakteriyle büyük başarı elde etmesi, bir diğeri ise alışıldık korsan filmlerinin aksine daha keyifli ve eğlenceli bir düzenin işlenip seyirciye sunulması. Hal böyle olunca yapımcılarda uslu durmayıp seriyi uzatma kararı alıyor.
İlk 3 film ile büyük beğeni toplayan seri, 4. Filmle geçen günlerde karşımızda yer aldı. Aslında sinemaya gitmeden önce herkesin aklında şu 3 soru yer alıyordu. Penelope Cruz rolüne uymuş mu ? Yeni oyuncularla filmin tadı bozulmuş mu? Johnny Depp eski partnerleri olmadan Sparrow’a nasıl bir tat getirmiş olabilir? Aslında tüm bu soruların cevabını filmi izleyince fazlasıyla alıyoruz.
Öncelikle Keira Knightley ve Orlando Bloom’un seriden çıkması izlediğiniz dakikalar boyunca unu hissedebiliyorsunuz. Gözleriniz ne kadar onları arasa da bu sadece alışkanlıktan dolayı olmuyor.
Karayip Korsanları: Dünyanın Sonu
Senarist Ted Elliott ve Terry Rossio Karayip Korsanları’na devam filmi katmak yerine 2 filmlik bir mini seri katmayı düşünmüşlerdi. Bunun ilk adımını da Karayip Korsanları: Ölü Adamın Sandığı ile attılar. 2. Filmde karşımıza çıkan yeni karakter Davey Jones bu filmde de başrolde yerini koruyor.
Davey Jones’un kalbini bulup uçan Hollandalı ve tayfasına hükmetme arzusu peşinde koşturan Kaptanımız Sparrow, Jones’un dev ahtapotuna yem olmuştu. Bu devam filminde ise olaylardan pişman olan Ellizabeth ve babasını uçan Hollandalıdan kurtarmak isteyen Will Turner , Sparrow’u kurtarmanın tek çaresi olarak eski dostu Tia Dalma’ya giderler. Artık tek umutları yeni bir kaptanla denize çıkmaktır. Tabi ki bu kaptanda alışık olduğumuz biri, Kaptan Barbossa’nın ta kendisidir.
Aron Ralston’ın Hayatta Kalma Mücadelesi – 127 Saat
Filmin ismini çok sık duymuştum fakat yeni izleme fırsatım oldu. Doğruyu söylemek gerekirse filmden beklentim bu kadar yüksek değildi ama beni yanılttı..
Filmin konusuna gelecek olursak eğer, 1975 doğumlu Aron Ralston isminde bir dağcının yaşam mücadelesini anlatmaktadır. Hayatının büyük bir kısmını kanyonlarda dolaşarak, dağlara tırmanarak, kayak yaparak geçirmekte olan ve bundan keyif alan birisi. Nisan ayının sonlarına doğru Utah’ın Blue John Kanyon’unu gezmeye -kendi değimiyle “parkta gezi”- gider. Fakat bu sefer diğer gittiği yerlerden farklı olarak kimseye haber vermeden, nereye gittiğini ailesine, arkadaşlarına bile söylemeden sessizce çekip gider.
Blue John Kanyon’una giderken yolda iki kadın ile tanışır ve kaybolduklarını öğrenir kendisini rehber olarak tanıtarak onları gidebileceği yere kadar götürür. Birkaç saat orada beraber eğlendikten sonra ayrılırlar ve Aron Blue John Kanyonu’na doğru yola çıkar.
“Pandalar da Kungfu yapabilir.”
Babasının erişte dükkanında umutsuzca çalışan tombik Panda Po’yu ilk çıktığı zaman küçük büyük tüm seyirci çok sevmişti. Bu sevgi gişelerede yansıyıp hasılatı 650 milyon dolara kadar çıkardı. Hollywood yapımcılarına göre bu miktar devam filminin mutlak çekilmesi gerektiğini gösteriyordu, öyle de oldu. Panda Po, 3 yıllık aranın ardından 10 Haziran’da karşımıza çıkmaya hazırlanıyor.
İlk filmde gördüğümüz ejder savaşçısı olma peşinde koşturan Po, artık bu isteğine kavuşmuştur. O, bir ejder savaşçısıdır. Devam filminde de ilkinde olduğu gibi, Korkusuz Beşli: “Kaplan – Turna – Peygamberdevesi – Engerek –Maymun” ve üstad Shifu, yanında yer alıyor.
X-Men: Birinci Sınıf - 2011
X-men serisinin ilk filminin başında Nazi toplama kampından annesini kaçırmak için demir kapıyı bir el hareketiyle fırltması izledik. Fakat bu 3 filmlik seride ve Wolverini anlatan filmde Profesör Xavier ve Mangetonun nasıl arkadaş olduğu, nasıl düşman oldukları ve neler düşündüklerini geçmişlerini asla bize göstermediler. X-men First Class’da ise tam bu noktaya parmak basıyorlar. Seyirciye Xavier ve Magnetonun gençlik dönemleri izlettirilerek bu soruların cevaplarını bulmaları sağlanıyor.
Charles Xavier telepati gücüne sahip kendi halinde bir gençtir. Dünya üzerinde kendi gibi garip güçlere sahip insanlar olup olmadığını merak etmektedir. Eric Lehnsherr (Magneto) ise ömrünü Nazi kamplarında geçirmiş metalleri kontrol edebilen genç biridir.
Bu iki arkadaş, mutantlardan oluşan bir dünya kurmak isteyen ve nükleer bomba kullanma çabasında olan Hellfire kulübü başkanı Sebastian Shaw’a karşı güçlerini birleştirme kararı alırlar.