Bulunduğunuz Kategori: Dram

4
Nis

“Yıllardır günahlarımın dönüp, beni bulmasından korkuyordum.. Bu bedel, dayanamayacağım kadar ağır..” - The Patriot

Sıkça karşılaştığım ama bir türlü izleyemediğim The Patriot filmini sonunda seyredebildim. Mel Gibson‘un başrolde oynaması izlememdeki en büyük etkendi aslında. İzlediğimde ise niye bu kadar geç seyrettim ki diye düşünmeden edemedim açıkçası.. Harry Potter’da Lucius Malfoy olarak hafızalarımızda yer edinen Jason Isaacs ve Kara Şövalye filminde Joker karakterini oynayan Heath Ledger‘in (2008 yılında yanlış ilaç kullanımından dolayı aramızdan ayrılmıştır.) muhteşem oyunculuğu ile harika bir savaş filmi ortaya çıkmış.

Benjamin Martin, eskiden deneyimli bir askerdi. Eşini kaybettikten sonra onun için değerli olan tek şey çocuklarıdır. Fakat o dönem Amerika ile İlgiltere arasında yaklaşan bir savaş vardır. Benjamin, savaşa pek sıcak bakmayarak dahil olmak istememiştir. Savaş sırasında hayatını kaybetme olasılığı çok fazladır ve 7 çocuğunu geride yalnız bırakmak istemez. Ama en büyük çocuğu gönüllü olarak orduya adını yazdırmıştır. Tıpkı kendi gençliğindeki gibi.

4
Nis

“Ağrı kesicilerin işe yaramadığı bir dünya burası. Bu kadar çok acı olmasının başka bir açıklaması yok..” - Girl, Interrupted

1999 yapımı film ama ben daha bugün izleyebildim. Ara ara tempo yavaşlasada çok hoşuma gitti film nedense. Oyuncuların performansı resmen kilitledi beni ekrana. Hatta sanki o anlara hastaneden tanık oluyormuşsunuz gibi hissedebilirsiniz. Angelina Jolie bence, kariyerindeki en kral oyunculuğu sergilemiş. Yardımcı oyuncu olmasına rağmen, daha fazla dikkat çekmiş ve ödülleri toplamış.. Gene çok fazla lafı dolaştırmadan ben konuya geçiş yapayım direk. :)

Susanna, fazla miktarda aspirin alarak intihar eder ve hastaneye erken yetiştirilmesiyle kurtulur. Bu durumdan endişe eden ailesi, kendisini tedavi olması için hastaneye yatırmaya karar vermiştir. Kendisi her nekadar hasta olmadığını savunsada, doktorlar borderline (Sınır çizgisi) kişilik bozukluğu tanısı koymuşlardır. Tedavisi 18 ay sürecektir.

22
Mar

“Kalbim bana hep, insanların doğuştan iyi olduklarını söylemiştir. Tecrübelerim ise aksini iddia eder.” - Kanlı Elmas

Leonardo DiCaprio‘nun oyunculuğunu çok beğensemde bu filmi hep ertelemiştim.. Geçen gün izleyeceğim filmler listesine 3. sıraya eklemiştim ve geçte olsa seyredebildim filmi. Bugüne kadar izlediğim her filmi, en iyiler listemin en üst sıralarında yerlerini almışlardı ve bir filmi daha bu listeye eklenmiş oldu. :))

Bu tarz filmleri izledikten sonra insan bir süre düşüncelere dalıyor ve nasıl bir dünyada yaşadığını ister istemez sorgulamaya başlıyor. Afrika’da, halkın yaşadıklarını beyaz perdeye çok başarılı bir şekilde yansıtmışlar. Sömürülen bir ülkenin, kendi halkı ile birlik olup bunun için savaş mı gerekirken, sömürgeci ülkelerin bazı grupları desteklemesiyle ülkede iç savaş çıkar ve kendi aralarında bir savaşa girerler. Ülkenin tek kaynağı topraklarından çıkan elmastır. Sözde özgürlüklerini kazanmak isteyen kişiler, birlik olarak küçücük çocuklara uyuşturucu verip beyinlerini de yıkadıktan sonra ellerine birer silah verir. Yaşlı, genç, kadın, erkek ve çocuk demeden insanları öldürmeye başlarlar.

15
Mar

“Sakın gerçekten zamanı gelmeden önce öfkene yenik düşme.” - 25. Saat

Edward Norton… Çoğumuz kendisini Dövüş Kulübü’ndeki harika oyunculuğu ile tanıdı. Edward, sanki dayak yemek için yaratılmış bir oyuncu. Psikolojisi çökmüş ve dayak yemekten zevk alan karakter bu kadar mı güzel yansıtılır.

İzlemediğim bir çok filmi vardı ve tek tek hepsini izlemeye niyetlendim. İlk olarak konusu itibari ile ve pek çok öneriyle birlikte 25. Saat filmini izlemeye başladım. Filmle ilgili şöyle bir olay var; bir kısım baş yapıt diye bahsederken bu filmden, diğer bir kısım ise filmden hiçbir şey anlamamış ve zaman kaybı olduğunu söylüyorlar. Sanırım böyle bir düşüncenin oluşmasına başrolde Edward Norton’ın yer alması beklentileri baya bir yükseltmiş olmasından kaynaklanıyor.

Neyse, artık konumuza bir giriş yapalım.. :)) Montgomery Brogan, elindeki tüm her şeyi uzun yıllardır uyuşturucu satıcılığı yaparak kazanmıştır. Güzel bir evi, hayat arkadaşı ve yakın arkadaşları vardır. Yavaş yavaş bu pislikten elini çekmeyi düşünürken yapılan bir ihbarla evi basılıyor ve uyuşturucu bulunuyor. Bundan sonra işte hayatında yeni bir dönem başlıyor 7 yıllık hapis cezası alıyor

1
Mar

“Bence, ‘merhamet’ kelimesini İngilizce sözcüklerden çıkarmak gerek.” - Babam İçin

Konusunu okuduğum zaman, izleyip izlememek arasında kararsız kalmıştım fakat yorumlara göz gezdirdiğim zaman ilgimi çekmeyi başarmıştı. Klasik bir giriş ile; başrollerinde Daniel Day-Lewis, Pete Postlethwaite, Mark Sheppard, Tom Wilkinson ve Emma Thompson gibi usta oyuncular yer alan, kolay kolay hafızalarınızdan silinmeyecek bir film olmuş. Özellikle hapishane sahnelerinde baba ile oğlun arasında geçen diyaloglar oldukça gerçekçi ve etkileyici olmuş.

1970 yıllarında IRA (İrlanda Cumhuriyet Ordusu), bağımsızlığını kazanmak için İngiltere karşı eylemler düzenler. Sokağa çıkmanın tehlikeli olduğu dönemlerde, derdi sadece günü kurtarmak olan Gerry birçok kez uyarılmasına rağmen hırsızlık yapmaktan vazgeçmez bir türlü. Bunun onun zararına olduğunu gören ailesi Gerry’i teyzesinin yanına Londra’ya göndermeye karar verirler ve yakın bir zamanda Londra için yola çıkmıştır.

© Copyright 2010-2014 Sinemayı Bloglamaya Hazır mısınız?. Tasarım: — Dream Theme.

Üye Girişi Valid XHTML 1.0 Transitional I Love You Wordpress