”Kanunlar değişir Epps, evrensel gerçekler bakidir” 12 Years a Slave (2013)
Aralık-Ocak-Şubat ayları itibariyle Sinema dünyasının ödül zamanı geldi. Bu pazar açıklanacak olan Altın Küre, Şubatta Bafta, Martta Oscar ve sinema eleştirmenlerinin ödülleri ile beraber aday filmler hakkında yorumlar, tahminler de çoğaldı.
Ben de maratona bu iddialı filmlerden biri olan, daha öncesinde Hunger ve Shame gibi iki başarılı filmle sinemaseverlerin ilgisini üzerine çeken Steve McQueen filmi ”12 Years a Slave” ile başladım.
‘Life of Pi’ ve ‘Pan’s Labyrinth’ üzerinden ‘Beast’s of the Southern Wild’e… Sinema’da çocuğun gözü
Yıllar önce Fransız Kültür Merkezi’nde bir kısa film festivaline gitmiştim. O festivalden aklımda kalan en nadide film, yaklaşık üç dört dakika süren ve çoçuklu bir ailenin, bir anne-babanın/ bir karı-kocanın, bugün adına süslü bir şekilde şiddetli geçimsizlik denilen kavgalarının anlatıldığı bir filmdi. Çok ilginç görünmüyor değil mi? Peki biz yetişkinler için sıradanlaşan bu kavgalar ya da sorunlar, çocukların gözünden nasıl görünüyor? İşte film bu yüzden aklımda yer etti. Anne baba kavga ederken, birbirlerine bağırıp, bir şeyler fırlatırken, çocuk kenardan onları izler. Bir koltuğun arkasına sinmiş, yok olmuşcasına bakar anne babasına ve artık kamera onun gözüdür. Evin içi bir savaş alanıdır, havadaki bir helikopterin pervanesinin sesi kulaklarımızı deler. Çocuk, avcısından saklanan, ürkek bir hayvan gibidir. Her yerde üst üste yığılmış kum torbaları, anne, babasının üzerinde kamuflajlar…
”Dolar ne siyahtır, ne beyaz… Dolar yeşildir.” 42
Gerçek bir hayat hikayesi: 42
Çoğu sinemaseverin aslında senaryoları ile tanıdığı – ki aralarında bir numara olan Gizemli Nehir’dir bana göre- Brian Helgeland’ın 2013 yapımı son yönetmenlik denemesi ‘42’, hedefine ‘ırkçılık’ kavramını alıyor. Büyük Amerikan Ligi’nde oynayan ilk siyahi oyuncu Jackie Robinson’un hayatını anlatan film, biyografi kategorisinde de kendine yev bulsa da maalesef bu açıdan Robinson’un hayatını yeterince geniş bir yelpazede anlatmaması açısından sığ kalıyor.
“Ben hayatta kalmak istemiyorum. Ben yaşamak istiyorum..” - 12 Years A Slave
Her yıl köleliği ve ırkçılığı gözler önüne seren filmleri seyretmeye alıştık artık. Özellikle son yıllarda bu konuları ele alan yapımlar epey artmaya başladı. Hunger ve Shame filmleri ile ismini duyuran yönetmen Steve McQueen bu kez Solomon Northup tarafından 1853 yılında yazılan kitabın, beyazperdeye uyarlanmasıyla karşımızda.
Ailesiyle birlikte Washington’da yaşayan Solomon Northup, oldukça yetenekli ve çevresinde saygı duyulan bir adamdır. Fakat bir gün iş teklifiyle gelen iki kişiye inanarak onlarla bir yolculuğa çıkmış ve sonucunda ise özgürlüğü elinde olmasına rağmen köle olarak satılmıştır. Özgürlüğünü kazanmak için çok fazla mücadele eden ve sonunda ailesiyle mutlu bir yaşam sürerken bir gecede her şeyin alt üst olmasını kabullenmek zorundadır.
“Akıllı bir adam arkadaşlarından çok düşmanlarından bir şeyler öğrenir.” - Rush
Fragmanları çıktığı anda takip listemin üst sıralarında kendine yer bulmuştu ve merakla vizyona girmesini bekliyordum ki nereden bileyim ki bulunduğum şehre gelmeyeceğini? Hal böyle olunca mecbur beklemek zorunda kalıyorsunuz ve birçok şehirde gösterime girmemiş sanırım film. Twitter’dan gözlemlediğim o. :)
Biyografi filmleri ayrı bir bilgimi çekiyor ve filmi izledikten sonra beklentimden kat kat daha iyi bir yapım olduğunu görmüş oldum. :) Senaryosu, oyuncuları, müzikleri bir yana.. Kendinizi bir an o pistte hissediyorsunuz, o hızı sanki siz yapıyormuşsunuz gibi kendinizi kaptırıyorsunuz filme ve durum böyle olunca daha fazla etkisi altına alıyor sizi. :)
1970 yıllarında Formula 3 ile başlayan Niki Lauda ve James Hunt rekabetinin Formula 1 dünya şampiyonası yarışlarına kadar uzanan sürecini konu ediniyor.