Yıllar önce Fransız Kültür Merkezi’nde bir kısa film festivaline gitmiştim. O festivalden aklımda kalan en nadide film, yaklaşık üç dört dakika süren ve çoçuklu bir ailenin, bir anne-babanın/ bir karı-kocanın, bugün adına süslü bir şekilde şiddetli geçimsizlik denilen kavgalarının anlatıldığı bir filmdi. Çok ilginç görünmüyor değil mi? Peki biz yetişkinler için sıradanlaşan bu kavgalar ya da sorunlar, çocukların gözünden nasıl görünüyor? İşte film bu yüzden aklımda yer etti. Anne baba kavga ederken, birbirlerine bağırıp, bir şeyler fırlatırken, çocuk kenardan onları izler. Bir koltuğun arkasına sinmiş, yok olmuşcasına bakar anne babasına ve artık kamera onun gözüdür. Evin içi bir savaş alanıdır, havadaki bir helikopterin pervanesinin sesi kulaklarımızı deler. Çocuk, avcısından saklanan, ürkek bir hayvan gibidir. Her yerde üst üste yığılmış kum torbaları, anne, babasının üzerinde kamuflajlar…
Fırlatılan bir vazo, bir bombası olmuştur onun için. Duvara çarpıp parçalanışında kulakları sağır eden bir patlama sesi, çocuğu sağır eder sanki… Ağlayan annesi, kalbinden kurşunlanmış bir askerdir. Baba, yüzü savaş boyalarıyla boyanmış, görkemli bir komutandır artık! Tanklar, silahlar, uçuşan mermiler ve iki ateş arasında kalmış bir küçücük çocuk! Koltuğun arkasını, kendine siper etmiş bir savaş esiri… Aslında, çocukların kamerası, bizimkilerle aynı şeyi görmüyor! 6 yaşındaki Hushpuppy’nin, babasının amansız ve anlayamadığı hastalığı ile annesinin gidişi, New Orleans kırsalının yaşam koşulları, modern dünya, iklim şartları arasındaki o müthiş savaşını ve tüm bu kocaman dertlerle başa çıkışının, muhteşem hikayesini izliyoruz ‘Düşler Diyarı’ ında. Lucy Alibar’ın ,‘Jucy and Delicious’ adlı tiyatro oyunundan esinlenilerek senaryolaştırılan, Beasts Of The Southern Wild, yönetmen Benh Zeitlin’in birçok kısa metrajlı filminin ardından gelen, ilk uzun metrajlı filmi.
Cannes’da Altın Kamera ve FIBRESCI; Sundance’de ise En İyi Sinematografi ve Jüri Büyük Ödülü dahil toplam 35 ödül alan Düşler Diyarı, sizi 6 yaşındaki bir çocuğun düşlerine götürüyor. Bir babanın, onu en kötüye hazırlamasının yer yer insanı kızdıran, yer yerde gözlerini dolduran hikayesi. Hushpuppy küçük bir dev sanki dünyanın karşısında. Modern dünyaya kafa tutan bir küçük yerli kızı. Onların diğer adı ‘kalmak’. ‘Kalabilmek’ bir cesaret örneği. Gitmek kolay olan ama ya ‘kalmak’ ve kalanlarla –ya da kalmayanlarla- baş etmek! “Herkes, onu kendisi yapan şeyi bir gün kaybeder” derken, gidenlere sesleniyor ve sitem ediyor biraz da Hushpuppy. Ama onun gözlerinden bakınca; cesursun, güçlüsün ve korkmuyorsun! “6 yaşındaki Quvenzhane Wallis, muhteşem oyunculuğuyla göz dolduruyor’’ diye yazıldı, söylendi… Oysa Wallis oynamıyordu aslında, o zaten bir çocuk! İşte, onların muhteşemliği, gücü buradan kaynaklanıyor. Bu yüzdendir ki hep korumaya çalışıyoruz içimizdeki çocuğu. Sinemada, biz bunu severiz. Çocukların gözünden dünyamızı görmeyi ve aslında nasıl bir bataklıkta olduğumuzu, bu pisliğin içinde onların nasıl zor tutunmaya çalıştığını göstermeyi severiz. Bundandır ki daha önce Hushpuppy’nin durduğu yerde Ofelia duruyordu örneğin. ‘Pan’in Labirenti’ , İspanya’daki kanlı iç savaş ve üvey babası arasında sıkışmış bir kız çocuğunun; hayal gücüne açtığı kapılardan bakmamıza imkan sağlamıştı. Bir çocuğun dünyasında ‘mantık’ neydi? Sizin oyununuzu oynamıyorum, ortada bir oyun varsa benim kurallarımla oynanacak, sonu kötü bile olsa diye bağırmadı mı Ofelia suratımıza? Ve herkes gözlerini kaçırmadı mı onun gözlerinden? Ya da ‘Life Of Pi’de , o zorlu yolculuktaki tek yoldaş Richard Parker’ın (Bengal Kaplanı) bir veda bile etmeden gidişini izlerken, hepimiz içimizdeki çocuğa el sallamadık mı? En az Pi kadar içerlemedik mi, arkasına bile bakmamasına… İşte Huspuppy de, filmin sonunda babasını uğurlarken, aslında çocukluğuna veda ediyor.
Kocaman yaban öküzlerini, önünde diz çöktürürken, aslında büyüyor ve diyor ki; “Bundan milyonlarca yıl sonra, çocuklar okula gittiklerinde, bir zamanlar Hushpuppy diye biri olduğunu ve Leğen’de ( Bathtub) babasıyla birlikte yaşadığını bilecekler.” “Bir gün Leğen’in kralı sen olacaksın, Hushpuppy sana söz veriyorum! ‘’