Kayıp ve Çılgın. Sanırım bu iki kelimeden insan kendine çok farklı ya da derin anlamlar çıkarabilir. Filmimizde öyle zaten. Farklı ve derin duygular barındıran, bu daldaki çaresizliği beyazperdeye işlemeyi başarabilmiş duygulu bir yapım.
Filmde, Mischa Barton, Piper Perabo ve Jessica Paré gibi ünlü oyuncularda dikkat çekiyor ve Performanslarını gördüğüm kadarıyla da başarılı oyuncular rollerinin üstesinden gelmeyi iyi biliyorlar. Özellikle Piper Perabo’ya daha da lafım yok bu filmden sonra. Hele ki bu filmde yaşı daha çok genç iken bu kadar özellikli bir rolün altından kalkmak her aktrisin harcı değil bana göre.
Neyse, konu; yatılı ve lüks okuldaki üç arkadaşın Mary, (Mischa Barton) Pauline, (Piper Perabo) ve Tori (Jessica Paré) arkadaşlıklarını ve aynı zamanda da dünyaya zıt, farklı aşklarını anlatan bir yapım. İnsanın kendini ve yaşamındaki kimliğini aramasını iyi bir dil üslubuyla anlatan film, Susan Swan’ın aynı adlı romanından, esere sadık kalınarak 2001 senesinde beyazperdeye uyarlanma.
Aslında bu film ve eser, hepimizin içe dönük veya cesaret, korkuya göre de değişen durumlar neticesinde dışa dönük olarak şahit olduğumuz inişli ve de çıkışlı olaylarımızı çok iyi yansıtan bir ayna. Mesela şudur ki, yanlış insanlara bir olayınızı ister istemez anlattığınız zaman, o vakit ya da zamanla sizden uzaklaştığını görürsünüz. Akabinde içinizi bir burukluk kaplamasıyla beraberinde pişman da olursunuz. Çünkü o kişi artık size olan görüşünü değiştirmiştir, her ne kadar belli etmese de bakışları ya da imaları aslında size çok şeyi anlatır. Konuşma sırasında farkında olmadan bir iki sözü bile sizi üzmeye ya da kırmaya yeter. Her ne kadar sizin için bu durum zaman zaman önemsiz görünse de bu tür davranışlar aslında moralinizi ve hayatınızı derinden acıtmaya yeten etkenlerdir. İşte bu yüzden filmi izlediğiniz zaman yeri gelip de hissedeceğiniz duygular aynıdır.
Lost and Delirious yani Kayıp ve Çılgın tıpkı adı gibi. İnsanın benliğini araması, sorgulaması.. Ve bu gayede yaşamak için uğraş vermesi ya da başaramaması. Bir insanın aşkı için ve sevip gönül bağladığı insan uğruna, neler yapabileceğini anlatan harika ve bi o kadar da gerçekçiliği acıklı bir şekilde vurgulayan bir film. Filme eşcinsellik ya da önyargı yönünden yaklaşanlar olursa eğer, hiç izlemeyin ya da hiç eleştirmeyin. Sadece şu filme “bir insan gözüyle..” bakabilmeyi başarın. Filmin müzikleri ise şahane. Hele ki en sonuncusu, tam sahneye uygun ve de takdire şayan.
Sonuç olarak,
Farklı karakterleri kendinden direkt uzaklaştırmayı ya da uzaklaştırmaya çabalayan ve kendine göre bunu “böyle iyiyiz.” sanan masumlar var aramızda. Aslında öyle değil. Toplumda ötekileşmek ve de insanın kendi çaresizliğiyle baş başa kalması kadar üzücü bir durum yok. Bazıları bunu anlamaktan çok uzak maalesef. Benim demek istediğim artık iyice anlıyorum ki, insana insan olduğu için değer verilmesi. Yani demem o ki, gel ve sen de kendini zaman zaman Pauline’nin yerine koy.
Umarım siz insanları olduğu gibi kabul eder ve onları yüreğinize güzellikleriyle kabul edebilirsiniz. Umarım ki bir insanın farklılığını öğrendikten sonra, ondan uzaklaşmaya değil aksine onu anlamaya ve sıkı bir dost edinmeye çabalayabilirsiniz.
Güzel günler sizinle olsun, sevgi kelebekleri.
İyi günler.