1986…
Aids vakalarının resmi olarak ilk kez tanımlandığı ve yaygınlaşmasının arttığı 80’li yıllar.
Ron Woodroof adındaki bir rodeocu, hiç ummadığı bir anda ön yargılarla dolu olduğu, kendisine hiç bulaşmayacağını düşündüğü bir hastalığa yakalanır: Aids
İlk olarak bir inkar aşamasından geçen Woodroof, zamanla kabullenir ve bir mücadeleye başlar. Hem hastalıkla hem de bir zamanlar kendisinin de davrandığı şekilde davranan, dışlayan insanlarla, eski arkadaş çevresiyle ve tıp dünyasıyla mücadele eder. Bu durum onu zamanla keskin bir doğru-yanlış ayrımını yapmaya sürükler. Dallas Buyers Club; şüphesiz bu ödül döneminin şu zamana kadar Her ile beraber izlediğim en iyi iki filmden biri.
Oldukça çarpıcı, izleyiciyi içine çeken bir hikaye, oldukça sağlam eleştiriler içeren bir film.
Woodroof’un çaresizliği, hastanede tanıştığı Rayon ile işbirliği yaparak sadece kendileri için değil, zamanla gittikçe büyüyen, sayısı artan Dallas alıcıları kulübü üyeleri için bir umuda yolculuğunun hüzünlendiren, kimi yerde de keyifle izleten hikayesi.
Herhangi bir duygu sömürüsü olmadan, izleyiciyi boğmadan da anlatmak istediğini, hikayesini çok güzel anlatıyor Dallas Buyers Club. Takdir edilesi.
Filmi üst seviyeye taşıyan nokta ise şüphesiz oyunculuklar.
Ben kendi adıma bu yıl izlediğim en iyi performanslardan ikisine şahit oldum bu filmde: Matthew McConaughey ve Jared Leto.
Altın Küre ödüllerinde drama dalında En iyi erkek oyuncu (Matthew McConaughey) ve En iyi yardımcı erkek oyuncu (Jared Leto) ödüllerini kimseye kaptırmayan ikili Oscar’ın da en güçlü adayları.
McConaughey’in Oscar için önünde Leonardo Dicaprio gibi güçlü bir isim olsa da Jared Leto’nun ödüle uzanma ihtimali çok yüksek diye düşünüyorum. Hele ki sinemaya ara verdikten sonra böyle sıra dışı bir rolle geri dönüp üstüne ödül almasından sonra Leto’yu hayranlıkla izlemekten başka bir şey kalmıyor insana. Dallas Buyers Club; abartısız, sade bir drama ve güçlü oyunculuklarla dolu bir film. Akademi ”En iyi film” ödülü vermeyecektir tahminimce ama keşke şaşırtsa.
İyi seyirler.