O kadar çok konuşuldu ki bu film en sonunda izleyebildim. Aslında izlememdeki en büyük sebep Kenan İmirzalioğlu. Her rolün hakkını fazlasıyla veriyor fakat bu sefer, ağır abi rolünde değilde bambaşka bir karakter ile karşımıza çıkıyor. Eski zamanların dostlukları, aşkları ve samimiyetini çok iyi yansıtmışlar. Hatta internette birçok kişi “Aynı eski filmlerimiz gibi olmuş” diye yorumladığını gördüm ki izledikten sonra ne kadar doğru bir tespit olduğunu anlıyorsunuz.
Henüz daha çok küçükken dedesi ile birlikte 1940 yıllarında Bulgaristan’dan göç edip Eyüp’e yerleşen Ali’nin hikâyesine ortak oluyoruz 2 saat boyunca. Genç yaştayken aşık olduğu kız ile kaçıp evlenir ve artık onlar için uzun bir hikayenin başlangıcı demektir. Gittikleri her kasabada sıfırdan bir hayat kurmaya çalışırlar. Bu yolcuklarına ortak olarak ise aileye Mustafa dâhil olur. Ali’nin tek istediği eşinin ve çocuğunun mutlu bir şekilde yaşam sürmesini sağlamak. Her şey ne kadar güzel gitse de Ali’nin haksızlığa karşı sessiz kalamaması sebebi ile devamlı yolculuk etmek durumunda kalıyorlar.
Her trene bindiklerinde nereye gittikleri bile belli olmadan yolculuk başlar. Bu yolculuklar en çok da Mustafa için zor oluyor sanırım. Her yeni başlayacak yolculukta, arkadaşlarından ve alıştığı insanlardan ayrılmak zorundadır. Yeni bir kasaba, yeni bir ev, yeni insanlar… Fakat işin en güzel kısmı da sanırım gittikleri her yerde çok çabuk insanlarla kaynaşıp güzel bir başlangıç yapıyorlar. Her şey bu kadar güzel giderken Münire’nin vefat etmesiyle ikilinin son kez yolculuğa çıkar ve her şeye yeni baştan başlarlar.
“Eğer uslu durursa her şeyin düzeleceği söylenerek büyütülen çocukların hayatları boyunca kaybettiklerini artık daha iyi anlıyordum…”
“Ayakkabılar eskir be Alim, her şey eskir. Bak sen hala sevdiğim adamsın, sen eskime.”
Film konu itibari ile belki ilginizi çekmeyebilir ama izledikten sonra sizin, samimiyeti ve dürüstlüğünden olsa gerek hikâyeye ortak olmanızı sağlıyor. Çoğu kişi Münire rolünü oynayan Tuğçe Kazaz‘ın oyunculuğunu beğenmese de nedense benim pek bir hoşuma gitti. Replikleriyle, oyuncuların performansıyla ve müzikleri ile on numara bir film olmuş. Hiç şüphesiz ki (bana göre) son yıllarda yapılan en iyi Türk filmi.
Son bir replik ile yazıyı tamamlayıp, hala izlemeyenler varsa eğer şiddetle izlemelerini tavsiye ediyorum.
“Yeni tanıştık ama çok iyi adam. Birine çok iyi adam demek için uzun zaman geçirmeye ihtiyaç yoktur.”
Osman Sınav’ın yapımcılığını ve yönetmenliğini yaptığı Uzun Hikaye isimli film; romantizm, aşk, dram, sosyal ve siyasal içerikli bir filmdir. Bu film, izleyici kitlesine önemli mesajlar vermektedir. Bu film, kapitalist sitemlerde yaşanan adaletsizlik, eşitsizlik, haksızlık, sömürü düzenini gözler önüne sermektedir. Kapitalist sistemi benimseyen ülkelerde, halkın çoğunluğu sefalet, yoksulluk, fakirlik altında yaşarken; toplumun kaymak tabakasını oluşturan kesim ise zenginlik, lüks, konfor, bolluk içerisinde yaşamlarını sürdürmektedir. Toplumda büyük bir gelir adaletsizliği vardır, halkın çoğunluğu, az bir gelirle yaşamlarını zorluklar içerisinde devam ettirmeye çalışırken, toplumun elit kesimini oluşturan sınıf ise zenginlik, lüks, konfor içerisinde hayatlarını devam ettirmektedirler. Kapitalist Sistemi benimseyen ülkelerde idareci kesimden bazıları, kanunları çıkarları doğrultusunda kullanarak yahut kanunlara aykırı muameleler sergileyerek, halkın hakkını, emeğini, alın terini, kazancını sömürerek, haksız ve hukuksuz yollarla kendilerini zengin edip, kanunların kendilerine verdiği kanuni yetki ve makamları halka hizmet için değil, halkı sömürmek, haksız ve kanunsuz yollarla zenginleşmek amacıyla kullanmaktadırlar ve bu sömürü karşısında halkın hakkını savunmasını engellemek amacıyla, kanuni yetki ve makamları da kötüye kullanarak halk üzerinde, şiddet, baskı, korku oluşturarak halkı susturmaya, etkisiz hale getirmeye çalışıp, bu amaçlarını da büyük bir oranda gerçekleştirmektedirler. Ancak, filmde anlatıldığı gibi, bu haksızlıklar, adaletsizlikler ve sömürüler karşısında susmayan, direnen, ilmiyle, kalemiyle mücadele eden Ali ismindeki vatandaş var, gerçek hayatta da Ali’nin karakterine sahip insanlar bulunmaktadır, bu insanlar hakkaniyeti, adaleti, eşitliği savunuyorlar, gelir dağılımının adaletli ve eşit olmasını istiyorlar, yeryüzünün insanoğluna sunduğu kaynaklardan ve nimetlerden herkesin eşit ve adaletli bir şekilde istifade etmelerini ve ülkenin adalet, eşitlik, hakkaniyet çerçevesinde kalkınmasını güçlenmesini istiyor ve bu amaçları doğrultusunda mücadele ediyorlar. Ancak, kapitalist sistemden vazgeçmek istemeyen bazı idareci kesim, haksızlık, adaletsizlik ve sömürü çarklarını ortadan kaldırmak isteyen Ali gibi duyarlı vatandaşları, kendilerine verilen kanuni yetki ve makamları hukuka aykırı ve haksızlıkla kullanarak, susturmaya, sindirmeye, etkisiz hale getirmeye çalışıyorlar. Filmde anlatılan Ali örneğinde olduğu gibi, gerçek yaşamdaki duyarlı vatandaşlar da, ailelerini korumak maksadıyla, bulundukları yeri, aileleri ile birlikte terk etmek durumunda kalıyorlar, göçebe-yarı göçebe bir hayat yaşamak zorunda kalıyorlar. Filmde anlatılan Ali karakteri örneğinde olduğu gibi, bazı duyarlı vatandaşlar, ailelerine zarar gelmemesi için yaşadıkları yeri terk etmek durumunda kalıyorlar ve bazen hukuki hak ve mevkilerin bazı çevrelerce hukuka aykırı olarak kötü kullanılmasından ötürü hukuksal anlamda çaresiz kalıp öfkeleriyle hareket ediyorlar ya da tam anlamıyla kanuni haklarını yeterince kullanamadıklarından dolayı, yapılan haksızlıklar ve kanunsuzluklar karşısında etkisiz kalıp ailelerine zarar gelmemesi için bulundukları yeri terk etmek zorunda kalıyorlar, bazen de kanuni haklarını kullansalar bile, kanunları haksızlıkla ve hukuksuzlukla kendi çıkarlarına kullananlar, bu mücadelede üstün gelebiliyor. Ancak filmin sonlarına doğru, Ali isimli karakter, oğlunun maddi-manevi desteğini alarak, yapılan haksızlıklara karşı kanunlara uygun bir şekilde ilmiyle ve kalemiyle kararlı bir şekilde mücadele etme kararı alıyor ve gazetede haksızlık, eşitsizlik ve sömürü üzerine kurulan kapitalist çarkı eleştiren yazılar yazıyor, en sonunda yazdığı etkili bir yazısından dolayı cezaevine atılıyor, Ali’nin oğlu ise, babasının onayını alarak, kapitalist zihniyetli ailenin kendileri gibi düşünmeyen kızını, o iyi yürekli, güzel, hakkaniyetten ve adaletten yana olan kızı, rızası doğrultusunda, kaçırıyor ve kızla birlikte, babasının ona verdiği yazıları ve daktiloyu da alarak bulundukları yeri terk ediyorlar ve kendisinin küçükken babası ve annesiyle birlikte yaşadığı eski vagon evlerinde yaşamaya başlıyorlar ve babasından devraldığı bayrağı kendisi taşımaya başlıyor. Sömürü ve haksızlıklardan beslenen insanlar, karşılarında kanunlara uygun olarak hak, adalet, eşitlik davasını savunan insanların varlıklarından, hukuki çalışmalarından rahatsız olurlar ve onları yok etmek, susturmak, sindirmek, etkisiz hale getirmek için her türlü yola başvururlar, kanunları da bu amaçları doğrultusunda haksız ve hukuka aykırı şekilde kullanmaktan da kaçınmazlar. Ayrıca, kapitalist zihniyetli sömürüden beslenen ve yana olan insanlar, kendileri gibi düşünmeyen, adaleti, eşitliği, hakkı savunan insanları dinsizlikle de, Bolşevik yanlısı olmakla da itham edebilirler. Oysa filmdeki Ali karakterinde olduğu gibi, itham ettikleri o kişilerden bazıları dini, milli ve manevi değerlerine bağlı, o değerleri az ya da çok yaşayan insanlardır. Ve filmdeki Ali karakteri gibi, gerçekten davasına inanmış, gerçekten hakkı, adaleti, eşitliği savunan insanlar, nerede hangi zor şartlar altında olurlarsa olsunlar davalarından vazgeçmezler ve davalarını devam ettirecek genç nesiller yetiştirirler, bu nesiller de davayı devam ettirip gelecek kuşaklara taşırlar. Kapitalist sistemlerde, demokrasi, insan hakları, özgürlük, düşünce ifade özgürlüğü, basın yayın özgürlüğü gibi kavramlar, çoğunlukla, uygulamaya geçmezler ve bu kavramlar, bazı kesimler tarafından seçim zamanlarında siyasi çıkar aracı olarak kullanılırlar, kapitalist kesimler, kendi sömürü çarklarını güvenle ve huzurla devam ettirmek için haktan, adaletten, eşitlikten yana olan ilkeli, tarafsız, objektif habercilik yayın yapan basın yayın kuruluşlarını kapatabilir yahut o basın yayın kuruluşu üzerinde baskı kurup onları korkutarak onların yayınlarını durdurabilirler. Uzun Hikaye filmi, izleyicilere, temiz, fedakar, vefalı, sadık aşkların da aşıkların da olduğunu anlatmaktadır. Ancak, bu filmde, sosyalizm komünizm denilen sistem ifadeleri bazı yerlerde geçmektedir. Kapitalizmde halkın çoğunluğunun emeğini, alın terini, kazancını toplumun kaymak tabakası denilen azınlık oranındaki küçük kapital sınıflar sömürür ancak komünizm-sosyalizmde ise halkın çoğunluğunun alın terini, kazancını, emeğini iktidarda olan sosyalist-komünist iktidar partisi sömürür ve sosyalist-komünist iktidar partisi, halka ne ölçüde maaş verirse halk bu duruma rıza göstermek zorundadır. Kapitalizmde, devlet ekonomiye müdahale etmez, kamulaştırma, devletleştirme politikaları yoktur ya da çok çok az sayıdadır. Komünizm-Sosyalizm de ise özelleştirme politikaları yoktur, özel mülkiyet hakkı yoktur. Filmi yapanlar, Komünizm ve Sosyalizm lehine filmde propaganda yapıyorsa, bu durum, eleştirilmesi gereken bir husustur ve komünizm, sosyalizm hakkında yukarıda doğru bilgiler verilmiştir. Filmin, eleştirilmesi gereken bir hususu da, insanlar hangi zorluklar altında olurlarsa olsunlar hangi haksızlıklara maruz kalırlarsa kalsınlar, hiçbir zaman hukuka aykırı davranışlarda bulunmamalı, her zaman kanunlarla haklarını aramalıdır. Ali karakteri, bazen hukukun hukuka aykırı şekilde kötüye kullanımından dolayı hukuksal anlamda çaresiz kalıp öfkesine yenilerek, bazen de kanuni haklarını yeterince bilmeyerek ve kullanamayarak hukuka aykırı davranışlarda bulunmuştur filmde, ali karakterini bazen hukuksuz davranışlara iten sebep de, kapitalist sistemlerde, maalesef bazı güçlerin hukuksuz ve haksız yollara başvurarak, hukuku kendi çıkarlarına kullanmalarıdır. Ayrıca Ali karakterinin hem içki içmesi, hem çocuğuna içki içirmesi, hem de cuma namazlarını kılması İslam’daki Müslüman profiline uygun düşmeyen hareketlerdir. Kapitalist sistemlerde, halkın çoğunluğu aç, fakir, eğitimsiz kalmışlardır ve kanuni haklarını kullanacak bilgileri ve cesaretleri yoktur. Filmde, halkın çoğunluğu ezilmiş, sömürülmüş, eğitimsiz bırakılmış, büyüklerimiz ne derse doğrudur, büyüklerimizin her sözü bizim için emirdir düsturuna göre hareket eden, yapılan haksızlıklara karşı haklarını savunmaktan korkan insanlardır. Film, kamera açıları ve hareketleri, oyunculuk kalitesi, senaryo ve hikayesi, müzikleri bakımından izlenmesi gereken bir filmdir.
Bu filmi bitiremeden çıkmıştım salondan. Sonra bir kez daha gidip baştan sona izlemeyi niyet etsem de nasip olmadı. Hiç düşünmeden şunu söyleyebiliyorum, benim için izlediğim rakipsiz en iyi Türk filmiydi.
Film çok samimi geldi bana ve dediğiniz gibi en iyi yerli filmler arasında yerini alabilir fakat Kabadayı, Eşkıya, Av Mevsimi gibi filmlerden sonra tabii ki :)