7
Şub

“Ben cesur biriyimdir ama korkuyorum anne.” - The Impossible

26 Aralık 2004… Endonezya’da meydana gelen tsunami felaketi. Saniyeler içinde yüksekliği 30 metreye kadar ulaşan tsunami felaketi 14 ülkeyi etkilemiş ve 230 binden fazla insan bu felakette yaşamını kaybetmiştir. Kimimiz bu felaketin tv’de günlerce süren yayınlarını hatırlıyordur, kimimiz ise ismini zaman zaman duyduğu için internetten araştırma yaparak bir şekilde az da olsa bu felaket ile ilgili bilgi edinmiştir. Bugüne kadar sanırım tsunamiyi konu alan izlediğim ilk filmdi bu.

Birkaç ay önce filmin fragmanını izlemiş ve kesinlikle bu filmi izleyeceğim diye notumu almıştım. Açıkçası bu kadar iyi bir film beklemiyordum. Ama etkisinden kolay kolay çıkamayacağınız bir film olmuş. “The impossible” 2004 yılında o felaketi yaşayan bir ailenin gerçek hikayesini beyaz perdeye yansıtılmış. Öyle ki sanki o an sizde bu felaketi yaşıyormuşsunuz gibi oluyor o kadar gerçekçi ve kusursuz olmuş film.

Maria (Naomi Watts) ve Henry (Ewan McGregor) çocuklarıyla birlikte tatil için Tayland’a gitmişlerdir. Tek istekleri, işten ve stressten uzak çocukları ile birlikte keyifli bir tatil yapmaktı. 26 Aralık’ta havuz başında eğlenirken bir kaç saniye içerisinde ülkeyi vuran tsunami her şeyi birbirine katarak hızlı bir şekilde ilerlemeye başlar. Tamda bu felaketin ortasında Maria ile büyük oğlu Lucas (Tom Holland) dalgaların arasında birbirini bulur ve hayatta kalmak için tek şansları tsunaminin hızla ilerleyen dalgalarından korunmak için güvenli bir yer bulup fırtınanın dinmesini beklemek. Tabii bu felaketin ortasında Maria yaralanmış ve acı çekmesine rağmen, tek isteği oğlunu oradan sağ salim kurtarmaktır. Neyse ki gözlerine bir ağacı kestirdiler ve kendilerini korumak için zar zor ağaca tırmanarak felaketin dinmesini beklemektedirler. Tamda bu sırada yaralıları hastaneye götürmeye çalışan bölge halkı ile karşılaşırlar. Maria’nın yarası ağır olduğu için Lucas ile birlikte hastanenin yolunu tutarlar. Tüm bunlar yaşanırken baba ve diğer 2 çocuktan hala ses seda yoktur.

Oyuncuların performansları, müzikler, efektler o kadar gerçekçi olmuşki, Maria ve ailesinin yaşadığı acıya ortak oluyorsunuz. Çoğu sahnede zaten istem dışı gözleriniz dolabilir. Hatta filmle ilgili birkaç yorum okumuştum ve şöyle ortak bir yorum vardı; “Bugüne kadar hiç bir filmde ağlamayan ben bu filmde kendimi daha fazla tutamadım ve birçok sahnede gözümden yaş aktı.” İzlediğiniz zaman bu yorumların abartı olmadığını sizde göreceksiniz. :) Bazı sahnelerde ise bunun bir film değilde sanki yaşadığınız bir acı olduğunu hissediyorsunuz. O kadar sizi etkiliyor. Hani spoiler vermek gibi olacak ama kardeşlerin karşılaşma sahnesi çok fenaydı sar başa tekrar tekrar o sahneyi izleyeceksiniz benden söylemesi. :))

Bana göre son yılların en iyi filmi… İzlemeyen insanların hiç vakit kaybetmeden izlemesini şiddetle tavsiye ediyorum.




Bunları İncelediniz mi?

tmfn
Yarın için yaşayanın, bugün için yaşayan karşısında hiç şansı olmaz.

Çok önceden bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine Kore yapımı bir film izlemeye başlamıştım ki hatta filmin ismi “Hırçın Sevgilim” ama ön yargıyla başladığım için bitirememiştim. O günden beri hiç Kore yapımı … Devamını oku..

Kaybedenler Kulübü Film Kareleri
“Zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok.”

Filmin başrollerinde Nejat İşler (Kaan), Yiğit Özşener (Mete), Ahu Türkpençe (Zeynep) gibi başarılı isimler yer alıyor. Kaan çeşitli kitapların basımını yapan yayınevi sahibidir. Mete’nin ise Kadıköy’de barı vardır. Mete’nin plak … Devamını oku..

baslangic
Başladığım yere geri dönmek hiç bu kadar karmaşık ve zor olmamıştı…

BAŞLANGIÇ… Filme geçmeden önce şunu hatırlatalım, filmi çok dikkatli izlemezseniz eğer ne izlediğinizi anlamazsınız ve çünkü çoğu zaman kafanızı bir hayli karıştıracak bu film :) Baş kahramanımızın adı Cobb. Cobb … Devamını oku..

© Copyright 2010-2016 Sinemayı Bloglamaya Hazır mısınız?. Tasarım: — Dream Theme.

Üye Girişi Valid XHTML 1.0 Transitional I Love You Wordpress