Bu yıl akademiye olan en büyük itirazlarımdan biri: Inside Llewyn Davis
Yazıya bu sitem ile başlamak istedim. Coen Kardeşlerin son filmi Inside Llewyn Davis’i izledikten sonra ilk düşündüğüm şeylerden biri Akademi Ödülleri’nde yer alması gerektiği oldu. Akademi tarafından gereksiz bir şekilde dışlandığını düşündüm. Bunda Coen Kardeşleri tekrar ödüllendirmek istememeleri düşüncesinin payı var mı bilmiyorum ama adaylık olmalıydı.
Evet, tekrar Coen Kardeşler, üstüne bolca Folk, müzisyen, Coen Kardeşler imzası olduğunu belli eden bir film. Karşımızda: Inside Llewyn Davis
Coen Kardeşler’in imzası diyorum, çünkü sıradan bir biyografi olabilecek filmi ancak Coen Kardeşler böyle farklı işleyebilirdi. Inside Llewyn Davis, Coen filmografisini sevenlerin hiç zorlanmadan ısınabileceği bir film.
Konunun içinde Folk müzik, bir de Coen Kardeşlere ait bir film olunca zaten beğenmem kaçınılmazdı fragmanı izlediğimden beri. Öyle de oldu. Böyle öteden beri Coen filmlerine ilgi duyan biri olarak da bu filme olan yorumlarım, değerlendirmelerim de haliyle objektif değerlendirmeden uzak oldu, mazur görünüz.
Aslında müzik piyasasında tutunmaya çalışan karakterimiz Llewyn Davis’in hikayesini anlatırken içine bolca melankoli serpiştirmiş olmalarına rağmen dozunda mizahı da ihmal etmiyor Coen’ler.
Beklenmedik yerde sizi vurabiliyor, güldürebiliyor da. Hikayenin akışı yerli yerinde, sinematografi de fazlasıyla başarılı. Kabul edeyim ki sonlara doğru, filmin başından itibaren hakim olan o ”büyülü” diye tanımlayabileceğim atmosferi biraz kaybetse de filmin geneline yayarsak bu durumdan hiç şikayetçi olmadım zaten.
Ve oyunculuk kısmı. Oscar Isaac hem sesiyle hem oyunculuğuyla oldukça başarılı bir iş çıkarmış. Ama Oscar’lık bir performans olmadığını söyleyebilirim. Bu yüzden neden aday olmadığını anlayabilirim.
Ancak Oscar’daki adaylar arasında Chiwetel Ejiofor olunca insan gayet Oscar Isaac da aday gösterilebilirmiş diyor.
Carey Mulligan’ı ilk iki dakika tanıyamadım bile. Gayet başarılıydı. Öte yandan bir John Goodman var ki filme çok güzel oturmuş. Onu seyretmesi çok zevkliydi.
Müzik konusuna gelirsek; söyleyecek çok şey var aslında ama şöyle özet geçeyim. Salonca filmin sonunda credits akarken oturduk, dinledik. Sonra eve geldim, şimdi de bu yazıyı yazarken arka planda soundtrack albümü çalıyor.
Bir de soundtrack’inden bir parça paylaşayım. Siz de benim gibi çok seversiniz belki. Filmin müziklerine dair de bir fikir verir dinleyince.
Sonuç olarak ben çok beğendim. Son yıllardaki en iyi, en Coen işleri. A Serious Man’dan daha çok beğendim. Umarım size de keyif verir. 8/10
İyi seyirler.