Bu haftanın kara mizaha da göndermeler sunan gerilim filmi olarak tanımlayabileceğimiz ”Borgman” ülkemizde ”Bela” adıyla vizyona girdi.
2013 yılında oldukça uzun bir aradan sonra Cannes Film Festivali’nde temsil edilen ilk Hollanda yapımı olan ve ülkesinin Oscar aday adayı da olan film, Hollanda sinemasının tanınmış isimlerinden Alex Van Warmerdam’ın 8. uzun metraj filmi olarak karşımıza çıkıyor.
Camiel Borgman; ormanın derinliklerinde toprak altında, insanlardan uzak, alışılmadık bir yaşam süren, kirli sakalları, saçları ve pespaye kıyafetleriyle karşımıza çıkan bir karakterdir.
Bir gün yaşadığı ormana insanlardan gelen beklenmedik saldırıyla kendini tehdit altında hisseder ve saldırıdan kaçmayı başararak uzaklaşır.
Kapı kapı dolaşarak insanlara kendini bakımsız bir evsiz olarak tanıtan Borgman; çaldığı tüm kapılardan amacına ulaşamadan döner. Ta ki Van Schendel Ailesinin kapasını çalana kadar.
Evin hanımı Marina’nın merhameti sonucu eve girmeyi başaran Borgman için artık kalan tek şey amacına ulaşmasını sağlayacak adımları tek tek uygulamaktır.
Sıradan gerilim filmlerine malzeme olabilecek konusuyla ilk başta ilgi çekmiyor görünse de Borgman; işleyişi, sembollerle örülü anlatımı, film boyunca zihni meşgul eden sorularıyla bu sıradanlıktan kurtuluyor ve biraz da Haneke’nin Funny Games’ini anımsatan bir rahatsızlık duygusuyla izleyicinin dikkatini çekmeyi başarıyor.
Öncelikle izlerken aklınızın bir köşesinde Funny Games’in bulunması oldukça mümkün. Çünkü bu filmin de odak noktası: İzleyiciyi rahatsız etmek.
Hikayenin inandırıcılığından ziyade filmin odak noktasının izleyiciyi rahatsız etmek ve sorularla baş başa bırakmak olduğunu düşünürsek film istenilen duyguları harekete geçirmek konusunda amacına ulaşıyor diyebiliriz. Bu yüzden hikayede inandırıcılık aramadan önce filmi odak noktası dahilinde teraziye koyup tartmak lazım.
Tabii amaç benzer olunca Funny Games ile kıyaslamak kaçınılmaz oluyor. Türünün kült örneklerinden Funny Games’i sevdiyseniz ve bu tarz bir film izlemeyi özlediyseniz Borgman da size hitap edecektir. Her ne kadar Haneke’nin bıraktığı etki kadar olmasa da Borgman da amacına ulaşıyor ve rahatsız edici bir Avrupa filmi örneği sunuyor.
Ancak Borgman; Funny Games’in baş karakterlerinde gördüğümüz derinlik hissini veremiyor. Baş karakterimiz Camiel Borgman’ın bile oldukça yüzeysel bir anlatıda sıkıştığını görebiliriz.Karakter oluşturma konusunda maalesef geride kalıyor. Filmde belki de tek derinlikli işlenebilen karakterin, aile hayatındaki bunalımının çaresini evine gelen Borgman’da arayan Marina olduğunu söyleyebilirim. Diğer yan karakterler ise izleyicide bir izlenim oluşturmaktan son derece uzak, klişeye yakın kalıyor.
Filme dair söyleyebileceğim bir başka olumsuz yan ise başlangıçtaki gizemin, temponun filmin sonlarına doğru ivmeyi düşürmesi.
Film ile ilgili eleştirilere bir göz attıysanız eleştirilerin çoğunlukla iki uç noktada olduğunu görürsünüz. Bunun sebebinin de yukarıda değindiğim ”hikayede inandırıcılık” mevzusu olduğunu düşünüyorum. Bu tür bir filmde inandırıcılık aramalı mıyız? sorusuna eğer hayır cevabını veriyorsanız dediğim gibi filmi beğenerek izleyeceğinizi düşünüyorum. Funny Games örneğini vermemin sebebi de bu. Funny Games hakkında da aynı şeyleri düşünüyorum. Yani malum etkenlerden ötürü hikayede inandırıcılık noktasında Funny Games’i de eleştirmenin yersiz olduğunu düşünüyorum. Bu filmde olduğu gibi. Çünkü filmde tercih edilen anlatımda semboller ve rahatsızlık duygusu ön planda.
İşte burada da aynı tercih söz konusu: Rahatsız etmek
Özetle Borgman; Funny Games esintisi arayan, gizemli, rahatsız bir Avrupa filmi izlemek isteyenler için iyi bir alternatif. Kaçırmayın.
Kişisel Criticker puanım: 73/100
İyi seyirler.